19 Aralık 2015 Cumartesi

BAYKUŞLARDAN HABER GELDİ || J.K Rowling'in Büyülü Dünyasını Özleyenlere Özel Haber

   
Herkese merhaba! Çok mükemmel bir haberle karşınızdayım. Sizleri şaşırtacak haberler söylemek için çok uğraşıyorum bu sıralar. Belki söyleyeceğim haberi bilenlerinizde vardır ama çoğunuzun bilmediğini düşünüyorum. O yüzden sıkı tutunun ve şaşırmaya hazır olun.
(Not: Yazıyı okuduktan sonra evde çılgınlar gibi dans etmek serbest^^)

18 Aralık 2015 Cuma

Kan Sanatı - Bonnie Macbird || Kitap Yadigarları Kitap Turu

YAZAR: Bonnie Macbird                              
ORJİNAL ADI: Art In The Blood               
YAYINEVİ: İndigo                                         
SAYFA SAYISI: 320                                     
GOODREADS PUANI: 3.8                          
PUANIM: 4

 ''Londra'nın etrafı karlarla örtülüydü ve belki de kış mevsimi uzun süredir ilk defa huzuru simgeliyordu. Şehir bir dizi cinayetle sarsılırken, yeni hayatım bu meselelerden ve 221B'den yeterince uzak geçmekteydi. Mary Morstan'la evlenmiştim tehlikeden uzak huzurlu bir hayat yaşıyordum. Ta ki Kasım 1888 yılına kadar...''
-Doktor Watson
  Sherlock Holmes tozlu rafların arasında kalmış eski bir kitabın sayfaları arasında yeniden keşfediliyor. Doktor Watson'ın notlarından kaleme alınmış bu yeni macera tarihin gizli sayfalarından ortaya çıkıyor. Okumaya doyamadığınız Sherlock Holmes maceralarına bir yenisi ekleniyor.

   Kitap Yadigarları olarak okuduğumuz güzel bir kitabın daha sonuna geldik. Bize bu fırsatı verdiği için İndigo Yayınlarına çok teşekkürler. Arkadaşlarımın kitap hakkındaki düşüncelerinide öğrenmek isterseniz İnstagram sayfamıza bakmayı unutmayın. Ayrıca instagram hesabımızda ve bu yazıda gördüğünüz güzel alıntı postlarını hazırladığı için İrem'e de ayrıca teşekkür ediyorum. Kendisi photoshopta bir numara. Onun yorumunu okumayı da unutmayın. Bunlar gibi daha çok alıntı görmek isterseniz instagram sayfamızı takip etmeyi unutmayın ^^

YORUMUM

   Kitabı genel olarak beğendim. İkinci Sherlock Holmes kitabımdı. İlk okuduğum Sir Arthur Conan Doyle olunca bu kitabı beğenir miyim acaba diye bir önyargım vardı ama Bonnie Macbird'ün yazmış olmasının pek bir kötü yanını görmedim. Sir Arthur gibi ağır bir dili yoktu o yönden daha akıcı geldi bana. Dil açısından yorucu değildi. Olay Fransa'da geçtiği için bazı Fransızca kelimeler vardı ama bu beni pek rahatsız etmedi. Kelime anlamları sayfasın altında verilmişti zaten.

    İndigo'nun basımı hakkında denecek söz yok zaten. Tek kelimeyle mükemmel olmuş. Kapak tasarımı, sayfa kalitesi ve iç baskısıyla her şeyiyle çok güzel. Özellikle ayracına bayıldım.

   Beğenmediğim tek yönü Sherlock'un peşinde olduğu davaydı. Okurken daha çok zevk verecek bir çok olay vardır eminim ki. Sherlock'un detay zekasını pek göremedim ben olayı çözerken. Olayı pek beğenmesem de anlatımı beğendim. Karakter betimlemeleri güzeldi. Watson'ın yazdığını hissediyordunuz, onun olaya kişisel yorumları da eklenmişti. Watson'ın orada olmadığı an yaşanan olaylarda ona Sherlock'un anlattığı gibi aktarılmıştı.

Onu her zaman soğuk, düşüncesiz bir makina olarak görmüş olsam da bu tamamen doğru değildi. Aslında Holmes oldukça derin duygular besleyen bir adamdı, fakat bunları yeri geldiğinde bastırmasını bilirdi.

   Sherlock'un burnu havada, umursamaz, aksi yönünün yanında bazı konularda ne kadar duyarlı olduğunu da görüyoruz kitapta. Ayrıca Sherlock hakkında detay bilgilerin verilmesi de çok hoşuma gitti. Okurken gereksiz olarak görülebilir ama kitabı daha samimi bir hale getiriyor. Size bu detay bilgilerden bir kaçını sıralayayım;

  • Bir çok bilgiyi hafızasında depolayıp tespit ederek sanki bir ansiklopediymiş gibi onları beyninin içinde düzenleme yeteneği var.
  • Kaygan şeyleri yemekten nefret eder.

   Bu kitap sayesinde Sherlock Holmes dünyasına daha çok ilgi duymaya başladım. İnstagram'da da söylemiştim burada da söyleyeyim bu kitap sayesinde Sherlock Holmes dizisine başlamayı ve filmleri bir daha izlemeyi düşünüyorum. Elimdeki Sherlock kitaplarını da okuyup hepsini karşılaştırmayı istiyorum.

   Genel olarak kitabı beğendim yani. Sherlock Holmes dünyasına yeni giriyorsanız sizi baymayacak ağır dili olmayan bir kitap arıyorsanız kesinlikle öneririm. Eğer profesyonel bir Sherlock Holmes okuruysanız da yeni bir Sherlock hikayesi her zaman hoşunuza gidecektir zaten.


 




























16 Aralık 2015 Çarşamba

PAN || Karakter Analizi & Film Yorumu


VİZYON TARİHİ: 11 Aralık 2015

YÖNETMEN: Joe Wright
OYUNCULAR: Levi Miller, Hugh Jackman, Garrett Hedlund, Rooney Mara, Adeel Akhtar, Lewis MacDougall, Amanda Seyfried, Cara Delevingne
TÜR: Fantastik, Macera
YAPIM YILI-YERİ: 2015-ABD
IMBD:


İkinci Dünya Savaşı döneminde Londra'daki bir yetimhanede yaşayan Peter 12 yaşında bir çocuktur. Peter bir gün bir uçan gemi tarafından kaçırılır ve türlü zorluklar sonrasında kendisini Neverland adında uzak ve büyülü bir dünyada bulur. Peter burada eğlence ve tehlikenin türlü yüzüyle tanışacak ve sonunda onu kahraman olmaya itecek gerçek kaderiyle yüzleşecektir.
Kefaret, Aşk ve Gurur ve Hanna filmleriyle tanınan İngiliz yönetmen Joe Wright'ın yönetmen koltuğuna geçtiği bu yeni Peter Pan filmi, ağırlıklı olarak Blackbeard'ın gemisinde çalışan Hook ve Peter Pan’ın arkadaşlıklarının başlangıcına odaklanıyor. Filmin başrollerinde Levi Miller, Hugh Jackman ve Garrett Hedlund var. 
- Tanıtım Bülteninden-

    Yönetmenliğini Aşk ve Gurur, Kefaret, Anna Karenina, Virtüoz gibi filmlerinde yönetmenliğini yapmış başarılarını bildiğimiz Joe Wright üstlenmiş. Daima Oscar, BAFTA, Altın Küre gibi ödül törenlerinde adı geçen Wright'ın çocuk filmi çekecek olması yurtdışında pek mutlulukla karşılanmadı. Böyle bir önyargıyla yaklaşmamak gerek bence. Daha önce bir çok kez beyaz perde de izlediğimiz Peter Pan'a ayrı bir dokunuş katmış Joe Wright. Klasik bir Peter Pan filmi değil bence. Yepyeni bir bakış açısı katmışlar hepimizin bildiği Peter Pan'a. Görsel açıdan tam bir şenlik var. Çocuk filmi adı altında anılsada kesinlikle her yaşın büyük bir keyifle izleyebileceği bir film. Verilen mesajlar çok doğru ve hayatta her zaman işimize yarayacak düşünceler.

    Filmin 2. Dünya şirketinde geçmesi de ayrı bir ilginçlik katmış filme. Yetiştirme yurdunda büyüyen Peter ve onun hayalgücünün gerçeklikle kavuşmasını gördük. Korsanlarla işbirliği yapan rahibe karakteride komikti.


    Bu bir prequel (önbölüm) filmi. Bizim bildiğimiz Peter Pan'ın nasıl o hale geldiğini, karakterlerin ön hikayesini anlatıyor film. Böyle bir durumda Joe Wright herhangi bir kısıtlama altında değil ve yepyeni bir manzara çıkarmış ortaya. Karmakarışık ve yepyeni. Bize saçma ve ters gelen ne varsa kasıtlı olarak yapmış Wright ki ben bu yeni bakış açısını ve bunun altındaki düşünceyi çok beğendim. Acaba devam filmi olacak mı diye merak ediyorum şu an.  
  

                BU DUYDUĞUNUZ HİKAYELERE BENZEMİYOR ÇÜNKÜ                                BAZEN DOSTLAR DÜŞMAN OLUR DÜŞMANLARDA DOST



Oyuncu kadrosuna bakınca bile iyi bir film olucağı görülüyor. Karasakal olarak Hugh Jackman var karşımızda. Karasakalı ilk gördüğüm an kostümü çok hoşuma gitti. Gayet havalı ve filmde ki namına yakışır bir şekilde karşımıza çıktı. Peter Pan dünyasını çok bilmesemde Karasakal'ın iyi bir karakter olduğunu biliyordum ama bu filmde net kötü karakter olarak çıktı karşımıza. Peri avcısı, peri tozu uğruna koskoca bir ülkeyi yok eden, çocukları kaçırıp madende çalıştıran bir korsan. 
Karasakal'ın kurgu değil, gerçel bir korsan olduğu biliniyor. Gerçek adı Edward Teach olan ve Karasakal lakabıyla 1717 yılında ünlenmiş siyah sakallarıyla korkunç görüntüsü olan birisiymiş. Daha önce Karayip Korsanları, One Piece animesinde de yer almıştı. Karasakal karakterinin güzel bir uyarlaması olmuş bence. Karasakal ve Neverland dünyasını birleştirmek güzel bir fikir bence. Korkunç görünüşü ise kötü karakter olmak için çok uygun ki bu filmde öyle görüyoruz.  

Daha önce de dediğim gibi bu bir prequel filmi ve bu Karasakal kötü karakter. Neden kötü olduğunu da anlatmışlar bize bu filmde. Canı sıkılmış bir sabah kalkıp ben kötü olmalıyım dememiş yani. Asıl merak ettiğim şey Karasakal'ın nasıl Peter Pan'ın yanında olan iyi bir karakter haline geleceği ya da öyle bir şey olacak mı?

Ayrıca şunu da söylemek istiyorum. Karasakal'ı ilk gördüğümde içimden ''Bir Kaptan Jack Sparrow değilsin ama fikir güzel.'' dedim, hareketlerinde hafif bir Jack Sparrow havası vardı. Ayrıca kuşkuları ve zayıf noktaları da olan bir kötü karakterdi ama bunu elinde olan gücü kullanarak kapatmaya çalışıyordu.

   Bir diğer şaşırtıcı karakter ise Captain Hook yani Kaptan Kanca. Bu ismi duyduğumda ilk önce aklıma Once Upon A Time'da ki Kaptan Kanca geldi. Sonra baktım ikisi de aynı karakter zaten. Bunu geç anlamamın en büyük nedeni burada izlediğimiz Hook, Peter'in yanında duran ona yardım eden ve yoldaş olan bir karakter. Joe Wright'ın tersyüz ettiği karakterlerden biri daha. Filmde ki çoğu karakterde olduğu gibi koşulsuz iyi karakterlerden değil. Madenlerde çalıştırılmaktan ve bulma ihtimalinin çok düşük olduğu peri tozunun peşine düşmekten yorulmuştu. Kendi çıkarlarını düşünen biraz bencil de denebilecek gibiydi. Tabi bu Pan'ın yanında yer almasına engel değil. Ayrıca film boyunca aşk faktörünün de etkisiyle değişimlere uğruyor.

   Karasakal'da da dediğim gibi filmi bir devamı olacaksa Kaptan Kanca'nın da nereye gideceğini, karakterinin nasıl gelişeceğini merak ediyorum..

  Pan karakteri 12 yaşındaki Levi Miller tarafından canlandırılıyor. Yaşına göre çok iyi bir oyunculuk sergilemiş bence. Peter karakteride masallardaki gibi iyi bir tipleme değil. Bir çok yönüyle gerçek bir karakter. Geldiği ortama ayak uydurmaya çalışan ama büyüsünden etkilenen, yaşıtlarına göre daha zeki. korkuları ve umutsuzlukları olan bir çocuk. Yetimhanede büyümesi ve anne özlemi yaptığı çoğu şeyi etkileyen ve ona cesaret veren bir duygu.

 Repliklerini çok sevdim ben. Küçük bir çocuğun ağzından duyunca sizi güldüren replikler kadar ''çocuğa bak be küçük dersin ama bak neler dedi'' dedirten repliklerde vardı.

   Masallarda olduğu gibi tipleme olarak ele alınmamıştı Peter Pan. Çocuklara yardım eden hınzır bir tip değildi. Var Olmayan Ülkede olan gerçek bir çocuktu. Karasakal'la geçen bir konuşmasında ''Ben masallara inanmam.'' cümlesini kurarak ne kadar hayalperest olsa da yetimhanede büyümenin verdiği olgunluğu gördüm ben. Bunun gibi ince detaylar sayesinde iyi bir senaryoydu benim için

Peter Pan’ın ön hikayesini anlattığı için Tinkerbell’i çok göremedik ama nasıl tanıştıklarını öğrendik.  Minnacık bir parıltı gibiydi yani bildiğimiz topuzlu sarı saçlı, yeşil elbiseli Tinkerbell’i göremedik.  Tinkerbell’i göreceğimizi düşünmemiştim o yüzden adı  geçince bile cidden mutlu oldum.

Ayrıca filmin yayınlanan resmi fotoğrafları da çok hoşuma gitti burada söyleyeyim dedim. 
   

Yabancılar tarafından çok tartışılan bir karakter oldu Tiger Lily. Kitapta yerli bir Amerikalı olan Lily'nin beyaz birisi tarafından oynanması pek iyi karşılanmadı. Dediğim gibi Peter Pan dünyasıyla pek bir bağım olmadığı için bu beni pek etkilemedi. Eğer daha çok bilgim ve ilgim olsaydı belki rahatsız ederdi.
   Çoğumuzun Ejderha Dövmeli Kız filminden tanıdığımız ve ikonik kahkülleriyle bilinen Rooney Mara canlandırıyor. Oyunculuğunu çok beğendiğim biri olduğu için tabi ki burada da beğendim. Kostümleri ve makyajıyla ilgimi çeken karakterlerden biri de Lily oldu.

   Filmde tam bir görsel şölen vardı. Rengarenk sahneler, görsel efektler, savaş sahneleri. Ne ararsanız vardı. Perilere ateş edilince rengarenk toz bulutları fışkırıyordu. Bazılarına abartı ve absürd gelebilir belki ama ben bunun kasıtlı yapıldığını düşünüyorum. Ayrıca filmin soundtracki de mükemmeldi. Filmde duyduğum her bir müzik çok hoşuma gitti ve mutlu etti beni. Özellikle ilk yarıda çalan bir şarkı çok tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramadım. Meğersem Nirvana'nın Smell Like Teen Spirit (üstüne tıklayarak dinleyebilirsiniz.) şarkısıymış. Korsanlar hep bir ağızdan söylüyordu cidden çok hoşuma gitmşti. Bence epic bir soundtrack olmuş. Eğer soundtrack dinlemeyi seviyorsanız kesinlikle bir göz atın derim.
  

    Bir kaç birbirinden kopuk sahne vardı bence. BU PARAGRAF BİRAZCIK SPOİLER OLABİLİR DİKKAT!! Mesela periler ülkesine gidişi ve anahtarını bulan Karasakal'ın yanında duran Lily ve Peter... Perileri bulmuş adam, her şeyi mahvedecek ve siz hiçbir şey yapmıyorsunuz ağzınızı bile açmıyorsunuz. Sonraki sahnede Karasakal'ın gemisinde bağlanmış şekilde ilerliyorlardı. Birde o kısımda ki savaş sahnelerinde fazlaca dialog vardı. Hadi be savaşsanıza diyor insan. Biraz telaşlı olunması gerekirdi sonuçta perilerin sonu gelecek diye düşündüm.

SPOİLERIMSI KISIM BİTTİ DEVAM EDEBİLİRSİNİZ^^

      Genel olarak beğendim filmi. Yönetmenin dokunuşlarıyla, olayların tersyüz edilmesiyle, senaryosuyla, renk cümbüşüyle, güzel çekimleri ve görsel başarısıyla, karakterleriyle güzel bir bütün oluşmuştu. Yukarda belirttiğim olayı sevmedim bir tek. Puanım 8/10. Hepinize tavsiye edebileceğim eğlenceli bir film. Eğer sizde izlediyseniz ya da izleyecekseniz bana düşüncelerinizi söyleyin lütfen. Siz ne düşünüyorsunuz film hakkında merak ediyorum.

  




















   

8 Aralık 2015 Salı

Öldürmek İçin Mükemmel Bir Gün - Mario Mazzanti || Kitap Yorumu (Kitapçıl Ejderhalar Kitap Turu)


Soğuk bir Kasım günü, İtalya'nın Lombardiya Bölgesi'ndeki küçük bir kasabada Senegal kökenli küçük bir kız çocuğu okula gitmek üzere evinden çıkar. İsmi Ami'dir ve bir daha hiç geri dönmez. Babası kızının kaybolduğuna dair ihbarda bulunduğu anda dur durak bilmeyen arama çalışmaları başlar. Soruşturmayı Komiser Sensi yürütmektedir. Üstünden üç ay geçen dramatik olay çözümsüz kalır. Böylece Komiser Sensi şöhretli bir kriminolog olan eski dostu Doktor Claps'i ziyaret etmeye karar verir. Claps daha konuşmanın başında bu buluşmanın gerçek sebebini anlar. Ami kaybolan tek kız çocuğu değildir ve ortada çözülemeyen başka benzer vakalar da vardır. Son üç yılda kimliği hiç belirlenememiş olan başka birçok küçük ceset bulunmuştur. Ve hepsi de katilin benzersiz imzasını taşımaktadır...(Tanıtım Bülteninden)



YAZAR: Mario Mazzanti
ÇEVİREN: Güliz Akyüz Yıldırım
ORJİNAL ADI:
YAYINEVİ: Sonsuz Kitap
SAYFA SAYISI: 360
PUANIM: 4

   Mario Mazzanti'den okuduğum ilk kitaptı Öldürmek İçin Mükemmel Bir Gün. Kitapçıl Ejderhalar olarak Yakamoz Yayınları sponsorluğunda okuduk. Yakamoz Yayınlarına çok teşekkür ederim. Ayrıca diğer arkadaşlarımın yorumlarını okumak için İnstagram'da Kitapçıl Ejderhalar sayfasına bakmayı unutmayın. Şimdi gelelim benim yorumuma.

   Akıllıca yazılmış bir polisiye kitabıydı bence. Bundan sonra da yazarın diğer kitaplarını okumak isterim, özellikle Gördüğüne Asla İnanma'yı çünkü kitapta o kitaptan da bahsediliyordu.

   Kitabın başlarında kopuk kopuk bir çok farklı olay ve karakter vardı. Tabi ki bunların birleşeceğini biliyorduk ama nasıl birleşeceğini bir türlü kestiremedim. O kadar farklı olay ve karakterlerdi ki. Tüm bunların kesişmesi sonucu çok derin bir cinayet ve psikolojik gerilim romanı çıktı ortaya.


OKUN YAYINI KOLUNUN UZUNLUĞUNDAN DAHA ÇOK GEREMEZSİN.

   Baş kahramanımız Claps alanında çok iyi bir kriminolog. Bir katil bıçağının ölümcül darbesinden kurtulmuş ama geride afazi adı verilen bir hastalıkla baş başa kalmış. Afazi,genel olarak aklındaki düşüncelerin kelime karşılıklarını bulmamamak ve yazma zorluğu çekmek olarak tanımlanabilir. Bu hastalıktan dolayı işine ara veren Claps'e eski dostu Komiser Sensi çözümlenemeyen bir kaçırılma vakası ile gelir. Yaklaşık 10 yaşında olan Amy kaçırılmıştır fakat üç aylık sıkı araştırma sonucunda hiçbir sonuca varılamamış. Claps oldukça zeki bir adam. Bir Sherlock değil fakat kendi çapında oldukça iyi. (Yökş'den Bir Sherlock Değilsin'i dinlemek için bu tık tık yapabilirsiniz.) Tabi ki tek bir cinayet yok ortada. Amy ilk değildi. Ortada başka kaçırılan ve öldürülen minik kızlar da vardı. 


SABIR BİR AĞAÇ GİBİDİR, KÖKLERİ ACI AMA MEYVELERİ ÇOK TATLIDIR.

   Çoğu karakterin psikolojisi güzelce işlenmişti kitapta. İlahi bakış açısı olması bu yüzden hoşuma gitti. Bir çok karakterin zihninden okuduk olayları. Özellikle Amy'nin babasının psikolojisinin yazılışı çok hoşuma gitti. Çocuğunu kaybeden bir babanın üzüntüsü, hırsı, intikam alma çabası çok gerçekti. Komiser Sensi ve şu an adını hatırlayamadığım yanındaki diğer polisin karşı karşıya oldukları iğrenç düşünceli katil karşısındaki nefreti, sonuca varamayınca ki kızgınlıkları da çok gerçekçiydi. Bir tek kitabın sonunda katilin zihnini, düşüncelerini de okumak isterdim. Bundan yarım puan kırdım.

   Tahmin edilebilirlik konusuna değineyim biraz da. Kitabın ortalarında aklımda bir katil vardı ama kitabın akışı fikrimi değiştirdi. Sonra olaylar yine değişti ve ilk tahminimin doğru olduğunu sandım. Peki sizce doğru bildim mi? Cidden çok kandırmacalı yazmış yazar.

EĞER SON BİR OKUN KALDIYSA ELİN TİTREMEMELİ.

   Kitapta pedofili, şizofreni gibi olaylar da işlenmiş. Bu konular hakkında biraz da olsa bilgi edinebiliyorsunuz. Ayrıca yazar İtalyan olduğu için ve olaylar İtalya'da geçtiği için İtalya hakkında değişik bilgilerde öğrendim ki bu çok hoşuma gitti.

   Kitabın baskısı hakkında da bir iki lafım var. Sayfa kalitesi falan güzel ama çok büyük harflerle ve boşluklu yazılmış bana göre. Onun dışında neden o kapak? Daha güzel ve yaratıcı bir kapak olabilirdi. Bundan da yarım puan kırdım.

   Bugünlük bu kadar. Buraya kadar okuduysanız çok teşekkürler. Bir sonraki yorumda görüşmek üzere. Hepinize iyi akşamlar canlar^^

   

   

   

3 Aralık 2015 Perşembe

PARODİ'DEN YILIN SON BOMBALARI


  Herkese merhaba!! Bu sefer yayınevinden haberlerle geldim size. Hiç uzatmadan lafa giriyorum ama yazının sonuna kadar okumaya devam edin çünkü çoğunuzun bilmediğini tahmin ettiğim bir bomba daha var.

  Sevgili parodicim 2015'in sonunda tabiri caizse gider ayak bombayı patlattı. Herkesin çok sevdiği Karanlık Zihinler serisinin (büyük ihtimal serinin adı bu değil) üçüncü ve sanırım son kitabı olan İn The Afterlight'i bizler için Ateş Çemberi ismiyle 18 Aralık'da satışa sunuyor.





 Ve asıl bombaya gelelim. Yine Parodi Yayınları bizim için bir iyilik yapmış, hiç kimseye ses etmeden Alexandra Bracken'in yeni kitabı Passenger'ı çıkarma kararı almış. Hatta çevirisini bile tamamlamış. Kapağı yine orjinal kapak olur bence. Ki ben Parodi'nin orjinal kapakla basmasını çok seviyorum en azından bazı yayınevleri gibi yeni tasarım yapıp berbat etmiyor kapağı. Sizce Alexandra'nın yeni kitabının ismi ne olarak çevirilir? Fikirlerinizi aşağıya yorum olarak yazabilirsiniz.
 


30 Kasım 2015 Pazartesi

Açlık Oyunları: Alaycı Kuş Part 2 || Film Yorumu

 
    LAIDES AND GENTILMEN, WELCOME TO THE 76. HUNGER GAMES

  Herkese merhaba ^^ Başlıktanda anladığınız üzere bir film yorumuyla karşınızdayım bu sefer. Alaycı Kuş Part 2'ye cumartesi günü gittim, anca bugün girebiliyorum yorumunu. Öncelikle şunu belirtiyim ben 3D olarak gittim ve aynı zamanda altyazılıydı. Şok oldum ve acayip sevindim bunu görünce. Gerçi 3D olmasa da olur muydu? Olurdu. Öyle aman aman ''ay üstüme üstüme geliyor bunlar'' dedirticek bir şey yoktu ama sanki perdeden çıkmışlar hissi veriyordu.

   Kitapları iki sene önce arkadaşımdan okumuştum o yüzden kitapla karşılaştıramam ama her kitaptan uyarlama filmde olduğu gibi süre bana çok az geldi. 4 saat olsaydı da doya doya anlatsalardı ne güzel izlerdik. Ama tabi bu pek olası bir seçenek olmadığı için, bu kısıtlı süreye sığdırırabilen her şeyi sığdırmışlar diye düşünüyorum. Zaten oyuncuların ne kadar harika olduğunu hepimiz biliyoruz, bunu dört film boyunca izledik.

   Filmin ilk yarısında tüm duyguları hissettim. Üzüntü, sevinç, hırs... İkinci yarı daha aksiyon ve üzüntü doluydu. İzlerken olacakları bilmeme rağmen çok heyecanlıydım. Bir devir kapandı benim için. Benim için güçlü kadın karakterlerin başında gelen ve her zaman ilham alabileceğim karakteri bana tanıtan, sonuna kadar Peeta diye desteklediğim, Finnick mi Peeta mı diye düşündüğüm (millet Gale ve Peeta diye düşünür ben kendim için Finnick ve Peeta diye düşünüyorum adfsg) , ağladığım seri sanki bir kez daha bitmiş gibi hissettim.

   Mekanlar kafamda kurduğumdan bin kat daha güzeldi. Böyle güzel kitapların kötü bir prodüksiyonla harcanmadığını görmek çok
güzel. Oyunculuklardan, özel olarak beğendiğim bir kaç şeyden bahsedeyim şimdi. Peeta'nın içinde verdiği savaşı, çelişkilerini mükemmel canlandırmıştı Josh. Gerçi gözüm daha fazla Peeta sahnesi aramadı değil. Jennifer'ı, Katniss'in düşünce ve duygularını aktarmada biraz daha tutuk
buldum. Büyük ihtimalle senaryodan kaynaklıdır. Kitapta direkt olarak Katniss'in zihninden gördüğümüz için olayları bana daha yetersiz geldi filmde.


   
 
Bahsetmeden geçemeyeceğim bir diğer sahne Finnick ve Annie'nın düğünleri. Ya bu kadar mı mükemmel olur sahne olur. Tüm depresifliğin içinde herkesi bir sevinç kapladı biz izleyicilerde dahil. Orada figüran olsam da öyle dans etsem istedim hatta oturduğum yerde kendi kendime dans ettim :D Bu aşka beyaz perde de şahit olmak acayip sevindirdi beni. Bu sevinç ne kadar şiddetliyse sonrasında gelen yıkımda öyleydi. Finnick en sevdiğim karakterlerin başında gelıyor. Finnick gelecek uğrunda verilen en değerli fedakarlıklardan bence. Suzanne Collins onu öldürme kararını nasıl aldı, bununla nasıl başa çıktı bilmiyorum. Bir yazar için karakterlerin
i öldürmek zor bir iş olsa gerek. Tabi bu kitabı ve filmleri daha gerçekçi yapıyor ve hepimize amaçlarımıza ulaşmak uğruna kayıplar vereceğimizi hatırlatıyor.

   Yan karakterlerde çok güçlüydü bence. Sürekli bence bence diyip duruyorum ama kişisel fikrim olduğunu belirtmek istiyorum ki aynı fikirde olmayanlar alınmasın. Özellikle Cressida ve Tigris. İkiside mükemmel yan karakterler benim gözümde. Tigris tam canlandırdığım gibiydi bayıldım ona.

   Muttaların aniden geldiği bölümde öyle bir korktum ki cidden yerimden sıçradım. :D

   Alma Coin resmen ikinci bir Snow değil mi. Biri beyazların kralı diğeri grilerin kraliçeşi. Gizli kötü karakterlerden kendisi, sinsi kadın. O grilerin içinde çok havalı bir kötü karakter bence. Tam olarak kötü de denemez ama hayatta da öyle değil mi zaten, net kötü insan yok. Hiç kimse boşuna kötü olmaz, hepsinin bir amacı vardır. Ayrıca bu filme saçlarını çok beğendiğimi söylemeden de geçemicem Alma'cım.

 
Bu filmde pek görünmese de Effie'den bahsetmeden geçemem. Tam bir ideal Panem kadını be. İşte distopya modası budur dedirtiyor her kıyafetinde. Eğer karakterlerden biri olsaydım içinde bir parça Katniss güçlülüğü olan Effie Trinket olurdum kesinlikle. Ya şu kıyafetlere bakar mısınız, bunların tasarımından dikilmesine kadar emeği olan herkesi tebrik ediyorum hatta ayakta alkışlıyorum.


 
   Bu yazıyı da şunu diyerek bitireyim. Süpriz bir film olsa ve Peeta'nın Capitol'de tutulup işkence gördüğü dönemi anlatsa ne güzel olur. Bir saatlik bir film olsa bile yeter bana. Siz ne dersiniz? Böyle bir film olsa izler misiniz?

   Birde bu filmin çok güzel bir soundtrackı var. Özellikle isimleri çok hoşuma gitti. Onu da dinlemek için buraya tık tık. :)
 
   Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

 

23 Kasım 2015 Pazartesi

Tersyüz - Amy Harmon | Kitap Yorumu


 ''Kalp kırıklığının üstesinden gelen bir arkadaşlığın ve bilinen kalıpların dışına çıkan bir kahramanın hikayesi... Tersyüz, hepimizin içinde biraz iyiliğin biraz da kötülüğün olduğunu keşfettiğimiz modern çağın Güzel ve Çirkin'i...''
YAZAR: AMY HARMON
ÇEVİREN: ARZU ALTINANIT
ORJİNAL ADI: MAKİNG FACES
YAYINEVİ: YABANCI 
SAYFA SAYISI: 376
GOODREADS PUANI: 4.4
PUANIM: 5


Ambrose Young, ilgi çekici, yakışıklı, yapılı, kızlar tarafından beğenilen bir çocuktu. Fern ise kontrol edilemez turuncu saçları, gözlükleri ve diş tellerinin arkasına saklanmış güzelliğini fark etmeyen, yazmayı seven bir kızdı. Ta ki her şey tersyüz olana kadar. Ambrose ve Fern'in sonu ne olacaktı?

Kitap hakkında genel bir yorum yapacak olursam tek kelimeyle mükemmeldi. İlk defa Amy Harmon okudum ve bundan sonra da tüm kitaplarını düşünmeden alıp okurum. Kitabı kapattığımda içimde koca bir yük vardı. Kesinlikle hayat değiştiren ve okunması gereken modern romanlardan biri bence. Bu sene okuduğum en gerçekçi kitaptı diyebilirim. Klasik aşk romanları gibi vıcık vıcık bir aşk ya da klişe replikler yoktu. Hayatı artılarıyla, eksileriyle ve tüm gerçekleriyle anlatmıştı yazar. 


Karakterlerin her biri ayrı ayrı güzeldi. Favorilerimden biri tabi ki Bailey oldu. Bailey kas hastalığı olan bir çocuk. Fern'in kuzeni. Bu arada ufak bir uyarı, Bailey erkek :D Kitabın ilk 50 sayfası Bailey'i kız sanmıştım ve sonra erkek olduğunu öğrendim. Biraz yıkılıyor insan tabi ama cidden çok harika bir karakter. Küçük yaşta hastalığından dolayı hayatın gerçekleriyle yüzleşmiş ama yılmamış. Hayat dolu ve genel olarak mutlu biri. Tabi ki hayatın inişleri çıkışları olduğu gibi Bailey'nin de var. Üzgün olduğu, pes etmek istediği anlar olmasına rağmen hiçbir zaman pes etmeyen biri o. Tekerlekli sandalyede olmasına rağmen, kollarını kaldıramamasına rağmen hiçbir eğlenceden de geri kalmayan biri. Kendi durumuyla dalga geçmesini biliyor ve insanları iyi motive edebiliyor. Hayatta dış görünüşten çok daha kötü zorluklar olduğunu biliyor ki haklıda. Bunu her fırsatta insanlara göstermekten çekinmiyor. Kendini bazı kişilere layık görmemesi beni çok üzdü. Bailey için ağladığım sahneler oldu ama söylersem spoiler olur.


Hikayenin başlatan asıl nokta ikiz kulelerin bombolanması olayı. Kitabın gelişmesini sağlayan olay bu. Bu olay Ambrose'u derinden etkiliyor ve hayatının en iyi döneminde askere gitmeye karar veriyor. Arkadaşlarıyla askere giden Ambrose döndüğünde eski Ambrose değildi. Askerde yaşananlar Ambrose'u hem üzmüş hem depresyona sokmuştu. Kendine çok sinirli bir haldeydi, toplum içine çıkmıyordu ( bunun tek sebebi sinirli olması değil ama bunu söylemek istemiyorum okuyup görmenizi istiyorum) Tabi ki romantik bir kitap olduğu için burada devreye Fern giriyor. Ama yukarda dediğim gibi vıcık vıcık bir ilişkileri yok.
Kitapta yapılan Shakespeare alıntıları çok hoşuma gitti. Hamlet'i okumayı istiyorum şu an Tersyüz sayesinde.

Fern'i çoğu kişi kendine yakın görebilir. Çünkü gerçek bir karakter. Klişe gibi görülen özellikleri vardı tabi ki kendini çirkin görmesi gibi ama bence Fern için klişe değildi. Çoğu YA romanındaki aslında güzel olan ama kendini çirkin sanan kız karakterleri gibi değildi. Çoğumuzun lise yılında yaşadığı sıkıntıları, özgüven sıkıntılarını yaşıyor. Diş telli, gözlüklü olması çoğu lise öğrencisi gibi onu rahatsız ediyor. Kısa romanlar yazmasıysa onu ilginç yapan özelliklerdendi bence. Onu yazdığı yazılardan daha iyi anlayabildim. Özellikle yana fotoğrafını koyduğum bölüm çok etkiledi beni.

Bu sene okuduğum en etkileyici kitaptı. Kesinlikle ama kesinlikle okuyun bence. Gerçek bir hayat, gerçek bir aşk hikayesi. Kitabın son bölümünden bahsetmek istiyorum birde. Yıllar sonrasını anlatıyor kitabın son bölümü ve çok ama çok tatlı bir aile okuduk son bölümde. Hele kitabın son cümlesi öyle bir dokundu ki bana.

















3 Ekim 2015 Cumartesi

Eylül Ayında Okuduklarım || Neler Okudum #1


   Herkese tekrardan merhabalaar! Eylül ayı bitti ve bende bu ay okuduklarımı paylaşayım dedim. Okullar da açıldı herkesin bir okul telaşı var, liseye yeni başlayanlar alışma sürecinde. Herkesin yeni okul yılının başarılı geçmesini diliyorum. Umarım dersler ve kitap okumayı dengeli bir şekilde devam ettirebilirim. Şimdi gelelim eylül ayında okuduklarıma.



   Eylül ayında okuduğum ilk kitap Gölge ve Kemik. Grisha serisini okuoku'dan kampanya ile almıştım ve haziran ayından beri okunmayı bekliyorlardı. Sonunda okudum ve bu kitabı cidden çok sevdim. Yazarın yarattığı dünya, karakterler ve grisha tanımı çok hoşuma gitmişti. Değişik bir fantastik dünya arıyorsanız grisha serisine bakmanızı tavsiye ederim.
   Bu kitapta daha ilk sayfalardan favori karakterim Karanlıklar Efendisi oldu. Ne yaparsa yapsın sevdim adamı, bir kötü karakter ancak bu kadar sevdirilebilir herhalde. Bu kitaba 5 puan vermiştim.

 

 Bu ay okuduğum ve kesinlikle favorim olan kitapsa Eksik Parça. Bunu okumak için neden bu kadar beklemişim dedim okurken. Tek kelimeyle mükemmel bir kitap. Çok değişik ve gizemli bir kurgusu vardı. Elimden bırakamadım o kadar sürükleyici bir kitaptı ki. Michelle Hodkin'in ilk kitabı olmasına rağmen mükemmel kurgulanmıştı.
   Ayrıca kitaptaki olay gerçekten yaşanan bir olaydan esinlenerek yazılmış. Bunun hakkında Michelle'in ropörtajını okumak için kitabın çevirmeni Dilan Toplu'nun bloguna bakabilirsiniz.
   Eksik Parça yorumu blogumda paylaştığım ilk yorumdu. Kitap hakkında detaylı yorumumu okumak için buraya tık tık



 Bu ay okuduğum üçüncü kitapsa Kitap Yadigarları Kitap Turu kapsamında Dex sponsorluğunda okuduğumuz Ahh Kalbim. Bu kitaba başlarken ne kadar önyargılı olsam da sonunda cidden beğendim kitabı. Daha çok fantastik, distopya tarzı kitap okuyorum o yüzden pek emin değildim bu kitaptan ama kendi türünde cidden iyi bir kitap. Beni güldürmeyi başardı. Yazarın kendisi de çok tatlı ve komik bir insan.
   Beyniniz fantasik kitaplardan yorulduysa ya da rs dönemindeyseniz okuyabilirsiniz. Komedi ve romantik kitaplar seviyorsanız her zaman okuyabilirsiniz.
   Bu kitabın detaylı yorumu da blogumda var. Merak ederseniz ve okumayı düşünüyorsanız önce buraya tıklayıp okuyabilirsiniz.


   Bu ayın üçüncü kitabı Markuz Zusak'den Hiç Kimse Sıradan Değildir. Bunun ne kadar güzel bir kitap olduğunu anlatmaya gerek yok zaten 6 tane ödül almış. Daha önce Zusak'den Kitap Hırsızı'nı okumuştum. Bence Hiç Kimse Sıradan Değildir daha güzel bir kitap. Bunun da filminin çıkmasını isterim.
   Bu kitabın da yorumu blogumda var eğer okumak isterseniz buraya tık tık lütfen.


   Bu ay bitirdiğim son kitapsa Kuşatma ve Fırtına, Grisha serisinin ikinci kitabı. İlk kitaba göre daha durgun olduğu için baya uzun bir sürede okudum. Bir ara cidden  baya sıkıldım ama serinin üçüncü kitabı da elimde olduğu için devam ettim. Durgun olmasına rağmen sonu merak uyandırıcı bir şekilde bitti. Üçüncü kitabı da yakında okurum.
  Kuşatma ve Fırtına'nın yorumuda blogumda var. Detaylı yorumunu okumak için buraya tık tık ^^


 Bu ay yaptığım okuoku alışverişinde Dövüş Kulübü 2 çizgi romanlarını da almıştım. Geldiği gibi sayı 0'ı okudum zaten çok inceydi. Sayı 1'in ise bir kısmını okudum çünkü hemen bitsin istemiyorum. Çizgi roman okumaya yeni başladım, başlamışken de kitabını ve filmini çok çok sevdiğim Dövüş Kulübü'nden başlayayım dedim. Sizde çizgi roman okumaya başlamak istiyorsanız Dövüş Kulübü'ne bakabilirsiniz. Hem Marvel çizgi romanları gibi pahalı değiller. Normalde 6 tl fiyatı sanırım ama okuoku gibi internet sitelerinde 4tl ye bulabilirsiniz.
   İlerleyen zamanlarda Dövüş Kulübü 2 hakkında da bir blog yazısı yazmayı düşünüyorum.



   Eylül ayında okumaya başladığım ve yarım kalan kitapsa Bayan Peregrine'nin Tuhaf Çocukları. Şu an 315. sayfasındayım ve bitmesine çok az kaldı. İçinde ki fotoğraflar, baskısı ve orjinal kapak olması mükemmel. İthaki yayınları harika bir iş çıkartmış cidden ve Aslı Dağlı'nın çevirisi de çok güzel.
   Kitap bitince yorumunu bloga girerim büyük ihtimalle.


   İşte Eylül ayında okuduğum kitaplar bunlar. Sizler neler okudunuz?  Tekrardan yeni okul yılınız musmutlu ve başarılı geçsin. Bir sonraki yazıda görüşürüz ^^





30 Eylül 2015 Çarşamba

Kitap Listem #1


   Tekrardan merhabalar!! Instagramdan bir çok kişi #alınacakbebekler gibi taglere davet ediyor. O kadar çok alınacak kitabım var ki ben de burada paylaşmaya karar verdim ^^ Yayınevlerine ve siz tatliş insanlara duyurulur istediğinizi alabilirsiniz bana. Şaka bir yana uzun listemi yazmaya başlıyorum.


  • Cehennem Makineleri serisi
  • Ölümcül Oyuncaklar serisi (sadece birinci kitabı var bende)
  • Lux serisi
  • Lola ve Komşu Çocuk
  • Labirent serisi
  • The 100 serisi
  • Beni Seç serisi
  • Beni Bırakma serisi (serinin adı bu mu bilmiyorum umarım budur)
  • Duman ve Kemiğin Kızı
  • Scarlet ve Cress
  • Cam Şato ve devam kitapları
  • Uyumsuz serisi
  • Efsane serisi
  • Vampir Akademisi serisi
  • Deliryum
  • Bıçak Sırtı
  • Eğer Yaşarsam
  • Neil Gaiman'nın tüm kitapları
  • Stephen King'in kitapları
  • Wonder
  • Şeftali Kokan Bir Yaz
  • Her Gün
  • Silber
  • Audrey'i Bulmak
  • Ugly Love
  • Melez Sözleşmeleri serisi
  • Meleklerin Kanı
  • Trendeki Kız
  • Kızıl Yükseliş
  • Başlat
  • Yabancı (Bu seriyi yaklaşık iki sene önce Almanya'dan bir tanıdığımız önermişti sonra dizisi çıktı baya popüler oldu ama ben hala okuyamadım be)
  • Harry Potter serisi
  • Brandon Sanderson kitapları
  • Fırtına serisi
  • Araf serisi
  • Marvel çizgiromanları
  • İyilik ve Kötülük Okulu
  • Tess Gerritsen kitapları
  • Saga
  • Chuck Palahniuk kitapları
  • Meleğin Düşüşü
  • 1984
  • Karanlık Zihinler
  • Eşleşme serisi
  • Buz Kentin En Soğuk Kızı
  • Kan ve Yıldız Işığı Günleri
  • Evrenin Ötesi
  • Serophina
  • Cadıların Keşfi
  • Rüzgarın Adı
  • Kurtadamın Döngüsü
  • Zehir Ustası
Şimdilik aklıma gelenler bu kadar. Daha çok yeraltı edebiyatı okumak istiyorum ama onları kitapevine gidip bakarak seçiyorum o yüzden belirli bir isim yok şu an. Bir de okul içi alınacak klasik kitaplar var Suç ve Ceza gibi onları da listeye yazmadım.

Tage etiketleyenlere de teşekkür ediyorum. ^^

27 Eylül 2015 Pazar

Kuşatma ve Fırtına Kitap Yorumu || Grisha Serisi 2




  Her zaman böyle olmayacak. Özgür kaldığın günlerin sayısı arttıkça hayatın kolaylaşacak... En güçlü grishalardan biri olan Güneşin Elçisi Alina Starkov, Karanlıklar Diyarı'nda yaşanan faciadan kaçıp arkadaşı Malyen'le birlikte, arkasında bıraktığı dünyanın karmaşasından uzak kalacağını düşündüğü bambaşka topraklara doğru yola çıkar.
  Ancak kaderinden ve geçmişinden kaçmak sandığı kadar kolay olmayacaktır. Karanlıklar Efendisi yenilediği gücü ve ölümcül planlarıyla yeniden karşısına çıkmaya hazırlanmaktadır. Alina'nın Karanlıklar Efendisi'ni yenmek ve terk etmek zorunda kaldığı Ravkayı özgürlüğüne kavuşturmak adına gereken güce ulaşması için uzun ve tehlikelerle dolu bir yolculuğa çıkması gerekecektir. Kuşatma ve Fırtına'nın karanlık dünyasında Alina'yla birlikte kaybolacak ve oradan asla dönmek istemeyeceksiniz.

YAZAR: Leigh Bardugo
ÇEVİREN: Ozan Aydın
ORJİNAL ADI: Siege and Storm
YAYINEVİ: Martı Yayınları
SAYFA SAYISI: 448
GOODREADS PUANI: 4.14
PUANIM: 3
LİSTE FİYATI: 19.00

21 Eylül 2015 Pazartesi

Hiç Kimse Sıradan Değildir - Markus Zusak || Kitap Yorumu

 ''19 yaşındayım, taksi şoförüyüm. Sadece bu işe yarıyorum, bir de arkadaşlarımla kağıt oynamaya. Başka hiçbir uğraşım, isteğim, hedefim yok. Bir ev arkadaşım var, adı Kapıcı. Kendisi aynı zamanda köpeğim olur ve karşılıklı kahve içmekten büyük keyif alırız. Kısacası sıradanlığın mihenk taşıyım ve bundan şikayetçi değilim. Ama bir gün posta kutumda bulduğum iskambil kartının, çerçevedeki bu resmi değiştireceğini nereden bilebilirdim ki? 'Hiç' oluşum, kimliği belirsiz birini rahatsız etmişe benziyor ve belli ki benimle oyun oynamak istiyor. Neden sorusunun cevabı aslında çok basit: umursamak için. Peki o halde oyuna hazırım!''

 YAZAR: Markus Zusak
 ÇEVİREN: Selim Yeniçeri
 ORJİNAL ADI: I Am The Messenger
 YAYINEVİ: Martı
 SAYFA SAYISI: 455
 GOODREADS PUANI: 4.10
 PUANIM: 4.5
 LİSTE FİYATI: 20

19 Eylül 2015 Cumartesi

Labirent: Alev Deneyleri || Film Yorumu



 Herkese merhabalar! Bu sefer bir film yorumuyla karşınızdayım. Çoğunuzun bildiği gibi Labirent: Alev Deneyleri vizyona girdi. Bende hemen ilk günden gidip izledim. Filmi 3D izleyebiliyorsunuz sanırım ama ben orjinal altyazılı izlemek istediğim için 3D yoktu. Sizede tavsiyem altyazılı izleyin 3D olmasının pek bir amacı yoktu bence.

13 Eylül 2015 Pazar

Ahh Kalbim Kitap Yorumu

 

    YAZAR: Meriç Mekik
    TÜR: Komedi, Romantik
    YAYINEVİ : Dex
    SAYFA SAYISI: 459
    LİSTE FİYATI: 25
  
Aylin evli, mutlu ve top gibi hamileydi...                 Tabi bu Japon bir kız için terk edilmeden önceydi...
Dört yıl sonra bir davet için kavalye aramaya karar verdi. Arkadaşları adaylarını bir bir Aylin'in önüne serdi. Ama aşk, Aylin'e büyük bir süprizle gelecekti.

12 Eylül 2015 Cumartesi

Sayfalardan Beyazperdeye Ulaşan Kitaplar ||

   
  Herkese merhaba! Okuyan var mı bilmem ama tekrardan karşınızdayım, baya sevdim ben bu yazma işini. Bugün sayfalardan beyaz perdeye taşınacak ve umarım seve seve izleyeceğimiz filmleri paylaşacağım sizinle. Önümüzdeki aylarda sinemalarda baya bir göreceğiz kitap adaptasyonlarını.

11 Eylül 2015 Cuma

Eksik Parça Kitap Yorumu



                                                                                   

  YAZAR: Michelle HODKIN
  ÇEVİREN: Dilan TOPLU

  ORJİNAL ADI: The Unbecoming Of Mara Dyer
  YAYINEVİ: Pegasus
  SAYFA SAYISI: 424
  GOODREAD PUANI: 4.12
  LİSTE FİYATI: 29,00






    Arkadaşları ve sevgilisiyle hatırlayamadığı ve gizemli bir gece geçirdikten sonra hastanede uyanan ve o geceye dair hiçbir şey hatırlayamayan Mara Dyer'ın aklındaki soru işaretlerini bir tek kendisi cevaplayabilirdi. Çünkü oradan bir tek o canlı çıkmıştı.
Bu olaydan sonra Dyer ailesi Florida'ya taşınır ama Mara gördüğü halüsinasyon kurtulamaz, psikotik olduğunu düşünür. Yeni okulunda da sıkıntı çeken Mara'nın yolları Noah'la kesişir. Bu bir tesadüf mü yoksa onlar tam anlamıyla birbirini tamamlamak için mi yaratılmış? Günler geçtikçe Mara'nın başına tuhaf olaylar gelmeye başlar. Mara'yla birlikte bizde onun kim olduğunu anlamaya çalışıyoruz.