19 Aralık 2015 Cumartesi

BAYKUŞLARDAN HABER GELDİ || J.K Rowling'in Büyülü Dünyasını Özleyenlere Özel Haber

   
Herkese merhaba! Çok mükemmel bir haberle karşınızdayım. Sizleri şaşırtacak haberler söylemek için çok uğraşıyorum bu sıralar. Belki söyleyeceğim haberi bilenlerinizde vardır ama çoğunuzun bilmediğini düşünüyorum. O yüzden sıkı tutunun ve şaşırmaya hazır olun.
(Not: Yazıyı okuduktan sonra evde çılgınlar gibi dans etmek serbest^^)

18 Aralık 2015 Cuma

Kan Sanatı - Bonnie Macbird || Kitap Yadigarları Kitap Turu

YAZAR: Bonnie Macbird                              
ORJİNAL ADI: Art In The Blood               
YAYINEVİ: İndigo                                         
SAYFA SAYISI: 320                                     
GOODREADS PUANI: 3.8                          
PUANIM: 4

 ''Londra'nın etrafı karlarla örtülüydü ve belki de kış mevsimi uzun süredir ilk defa huzuru simgeliyordu. Şehir bir dizi cinayetle sarsılırken, yeni hayatım bu meselelerden ve 221B'den yeterince uzak geçmekteydi. Mary Morstan'la evlenmiştim tehlikeden uzak huzurlu bir hayat yaşıyordum. Ta ki Kasım 1888 yılına kadar...''
-Doktor Watson
  Sherlock Holmes tozlu rafların arasında kalmış eski bir kitabın sayfaları arasında yeniden keşfediliyor. Doktor Watson'ın notlarından kaleme alınmış bu yeni macera tarihin gizli sayfalarından ortaya çıkıyor. Okumaya doyamadığınız Sherlock Holmes maceralarına bir yenisi ekleniyor.

   Kitap Yadigarları olarak okuduğumuz güzel bir kitabın daha sonuna geldik. Bize bu fırsatı verdiği için İndigo Yayınlarına çok teşekkürler. Arkadaşlarımın kitap hakkındaki düşüncelerinide öğrenmek isterseniz İnstagram sayfamıza bakmayı unutmayın. Ayrıca instagram hesabımızda ve bu yazıda gördüğünüz güzel alıntı postlarını hazırladığı için İrem'e de ayrıca teşekkür ediyorum. Kendisi photoshopta bir numara. Onun yorumunu okumayı da unutmayın. Bunlar gibi daha çok alıntı görmek isterseniz instagram sayfamızı takip etmeyi unutmayın ^^

YORUMUM

   Kitabı genel olarak beğendim. İkinci Sherlock Holmes kitabımdı. İlk okuduğum Sir Arthur Conan Doyle olunca bu kitabı beğenir miyim acaba diye bir önyargım vardı ama Bonnie Macbird'ün yazmış olmasının pek bir kötü yanını görmedim. Sir Arthur gibi ağır bir dili yoktu o yönden daha akıcı geldi bana. Dil açısından yorucu değildi. Olay Fransa'da geçtiği için bazı Fransızca kelimeler vardı ama bu beni pek rahatsız etmedi. Kelime anlamları sayfasın altında verilmişti zaten.

    İndigo'nun basımı hakkında denecek söz yok zaten. Tek kelimeyle mükemmel olmuş. Kapak tasarımı, sayfa kalitesi ve iç baskısıyla her şeyiyle çok güzel. Özellikle ayracına bayıldım.

   Beğenmediğim tek yönü Sherlock'un peşinde olduğu davaydı. Okurken daha çok zevk verecek bir çok olay vardır eminim ki. Sherlock'un detay zekasını pek göremedim ben olayı çözerken. Olayı pek beğenmesem de anlatımı beğendim. Karakter betimlemeleri güzeldi. Watson'ın yazdığını hissediyordunuz, onun olaya kişisel yorumları da eklenmişti. Watson'ın orada olmadığı an yaşanan olaylarda ona Sherlock'un anlattığı gibi aktarılmıştı.

Onu her zaman soğuk, düşüncesiz bir makina olarak görmüş olsam da bu tamamen doğru değildi. Aslında Holmes oldukça derin duygular besleyen bir adamdı, fakat bunları yeri geldiğinde bastırmasını bilirdi.

   Sherlock'un burnu havada, umursamaz, aksi yönünün yanında bazı konularda ne kadar duyarlı olduğunu da görüyoruz kitapta. Ayrıca Sherlock hakkında detay bilgilerin verilmesi de çok hoşuma gitti. Okurken gereksiz olarak görülebilir ama kitabı daha samimi bir hale getiriyor. Size bu detay bilgilerden bir kaçını sıralayayım;

  • Bir çok bilgiyi hafızasında depolayıp tespit ederek sanki bir ansiklopediymiş gibi onları beyninin içinde düzenleme yeteneği var.
  • Kaygan şeyleri yemekten nefret eder.

   Bu kitap sayesinde Sherlock Holmes dünyasına daha çok ilgi duymaya başladım. İnstagram'da da söylemiştim burada da söyleyeyim bu kitap sayesinde Sherlock Holmes dizisine başlamayı ve filmleri bir daha izlemeyi düşünüyorum. Elimdeki Sherlock kitaplarını da okuyup hepsini karşılaştırmayı istiyorum.

   Genel olarak kitabı beğendim yani. Sherlock Holmes dünyasına yeni giriyorsanız sizi baymayacak ağır dili olmayan bir kitap arıyorsanız kesinlikle öneririm. Eğer profesyonel bir Sherlock Holmes okuruysanız da yeni bir Sherlock hikayesi her zaman hoşunuza gidecektir zaten.


 




























16 Aralık 2015 Çarşamba

PAN || Karakter Analizi & Film Yorumu


VİZYON TARİHİ: 11 Aralık 2015

YÖNETMEN: Joe Wright
OYUNCULAR: Levi Miller, Hugh Jackman, Garrett Hedlund, Rooney Mara, Adeel Akhtar, Lewis MacDougall, Amanda Seyfried, Cara Delevingne
TÜR: Fantastik, Macera
YAPIM YILI-YERİ: 2015-ABD
IMBD:


İkinci Dünya Savaşı döneminde Londra'daki bir yetimhanede yaşayan Peter 12 yaşında bir çocuktur. Peter bir gün bir uçan gemi tarafından kaçırılır ve türlü zorluklar sonrasında kendisini Neverland adında uzak ve büyülü bir dünyada bulur. Peter burada eğlence ve tehlikenin türlü yüzüyle tanışacak ve sonunda onu kahraman olmaya itecek gerçek kaderiyle yüzleşecektir.
Kefaret, Aşk ve Gurur ve Hanna filmleriyle tanınan İngiliz yönetmen Joe Wright'ın yönetmen koltuğuna geçtiği bu yeni Peter Pan filmi, ağırlıklı olarak Blackbeard'ın gemisinde çalışan Hook ve Peter Pan’ın arkadaşlıklarının başlangıcına odaklanıyor. Filmin başrollerinde Levi Miller, Hugh Jackman ve Garrett Hedlund var. 
- Tanıtım Bülteninden-

    Yönetmenliğini Aşk ve Gurur, Kefaret, Anna Karenina, Virtüoz gibi filmlerinde yönetmenliğini yapmış başarılarını bildiğimiz Joe Wright üstlenmiş. Daima Oscar, BAFTA, Altın Küre gibi ödül törenlerinde adı geçen Wright'ın çocuk filmi çekecek olması yurtdışında pek mutlulukla karşılanmadı. Böyle bir önyargıyla yaklaşmamak gerek bence. Daha önce bir çok kez beyaz perde de izlediğimiz Peter Pan'a ayrı bir dokunuş katmış Joe Wright. Klasik bir Peter Pan filmi değil bence. Yepyeni bir bakış açısı katmışlar hepimizin bildiği Peter Pan'a. Görsel açıdan tam bir şenlik var. Çocuk filmi adı altında anılsada kesinlikle her yaşın büyük bir keyifle izleyebileceği bir film. Verilen mesajlar çok doğru ve hayatta her zaman işimize yarayacak düşünceler.

    Filmin 2. Dünya şirketinde geçmesi de ayrı bir ilginçlik katmış filme. Yetiştirme yurdunda büyüyen Peter ve onun hayalgücünün gerçeklikle kavuşmasını gördük. Korsanlarla işbirliği yapan rahibe karakteride komikti.


    Bu bir prequel (önbölüm) filmi. Bizim bildiğimiz Peter Pan'ın nasıl o hale geldiğini, karakterlerin ön hikayesini anlatıyor film. Böyle bir durumda Joe Wright herhangi bir kısıtlama altında değil ve yepyeni bir manzara çıkarmış ortaya. Karmakarışık ve yepyeni. Bize saçma ve ters gelen ne varsa kasıtlı olarak yapmış Wright ki ben bu yeni bakış açısını ve bunun altındaki düşünceyi çok beğendim. Acaba devam filmi olacak mı diye merak ediyorum şu an.  
  

                BU DUYDUĞUNUZ HİKAYELERE BENZEMİYOR ÇÜNKÜ                                BAZEN DOSTLAR DÜŞMAN OLUR DÜŞMANLARDA DOST



Oyuncu kadrosuna bakınca bile iyi bir film olucağı görülüyor. Karasakal olarak Hugh Jackman var karşımızda. Karasakalı ilk gördüğüm an kostümü çok hoşuma gitti. Gayet havalı ve filmde ki namına yakışır bir şekilde karşımıza çıktı. Peter Pan dünyasını çok bilmesemde Karasakal'ın iyi bir karakter olduğunu biliyordum ama bu filmde net kötü karakter olarak çıktı karşımıza. Peri avcısı, peri tozu uğruna koskoca bir ülkeyi yok eden, çocukları kaçırıp madende çalıştıran bir korsan. 
Karasakal'ın kurgu değil, gerçel bir korsan olduğu biliniyor. Gerçek adı Edward Teach olan ve Karasakal lakabıyla 1717 yılında ünlenmiş siyah sakallarıyla korkunç görüntüsü olan birisiymiş. Daha önce Karayip Korsanları, One Piece animesinde de yer almıştı. Karasakal karakterinin güzel bir uyarlaması olmuş bence. Karasakal ve Neverland dünyasını birleştirmek güzel bir fikir bence. Korkunç görünüşü ise kötü karakter olmak için çok uygun ki bu filmde öyle görüyoruz.  

Daha önce de dediğim gibi bu bir prequel filmi ve bu Karasakal kötü karakter. Neden kötü olduğunu da anlatmışlar bize bu filmde. Canı sıkılmış bir sabah kalkıp ben kötü olmalıyım dememiş yani. Asıl merak ettiğim şey Karasakal'ın nasıl Peter Pan'ın yanında olan iyi bir karakter haline geleceği ya da öyle bir şey olacak mı?

Ayrıca şunu da söylemek istiyorum. Karasakal'ı ilk gördüğümde içimden ''Bir Kaptan Jack Sparrow değilsin ama fikir güzel.'' dedim, hareketlerinde hafif bir Jack Sparrow havası vardı. Ayrıca kuşkuları ve zayıf noktaları da olan bir kötü karakterdi ama bunu elinde olan gücü kullanarak kapatmaya çalışıyordu.

   Bir diğer şaşırtıcı karakter ise Captain Hook yani Kaptan Kanca. Bu ismi duyduğumda ilk önce aklıma Once Upon A Time'da ki Kaptan Kanca geldi. Sonra baktım ikisi de aynı karakter zaten. Bunu geç anlamamın en büyük nedeni burada izlediğimiz Hook, Peter'in yanında duran ona yardım eden ve yoldaş olan bir karakter. Joe Wright'ın tersyüz ettiği karakterlerden biri daha. Filmde ki çoğu karakterde olduğu gibi koşulsuz iyi karakterlerden değil. Madenlerde çalıştırılmaktan ve bulma ihtimalinin çok düşük olduğu peri tozunun peşine düşmekten yorulmuştu. Kendi çıkarlarını düşünen biraz bencil de denebilecek gibiydi. Tabi bu Pan'ın yanında yer almasına engel değil. Ayrıca film boyunca aşk faktörünün de etkisiyle değişimlere uğruyor.

   Karasakal'da da dediğim gibi filmi bir devamı olacaksa Kaptan Kanca'nın da nereye gideceğini, karakterinin nasıl gelişeceğini merak ediyorum..

  Pan karakteri 12 yaşındaki Levi Miller tarafından canlandırılıyor. Yaşına göre çok iyi bir oyunculuk sergilemiş bence. Peter karakteride masallardaki gibi iyi bir tipleme değil. Bir çok yönüyle gerçek bir karakter. Geldiği ortama ayak uydurmaya çalışan ama büyüsünden etkilenen, yaşıtlarına göre daha zeki. korkuları ve umutsuzlukları olan bir çocuk. Yetimhanede büyümesi ve anne özlemi yaptığı çoğu şeyi etkileyen ve ona cesaret veren bir duygu.

 Repliklerini çok sevdim ben. Küçük bir çocuğun ağzından duyunca sizi güldüren replikler kadar ''çocuğa bak be küçük dersin ama bak neler dedi'' dedirten repliklerde vardı.

   Masallarda olduğu gibi tipleme olarak ele alınmamıştı Peter Pan. Çocuklara yardım eden hınzır bir tip değildi. Var Olmayan Ülkede olan gerçek bir çocuktu. Karasakal'la geçen bir konuşmasında ''Ben masallara inanmam.'' cümlesini kurarak ne kadar hayalperest olsa da yetimhanede büyümenin verdiği olgunluğu gördüm ben. Bunun gibi ince detaylar sayesinde iyi bir senaryoydu benim için

Peter Pan’ın ön hikayesini anlattığı için Tinkerbell’i çok göremedik ama nasıl tanıştıklarını öğrendik.  Minnacık bir parıltı gibiydi yani bildiğimiz topuzlu sarı saçlı, yeşil elbiseli Tinkerbell’i göremedik.  Tinkerbell’i göreceğimizi düşünmemiştim o yüzden adı  geçince bile cidden mutlu oldum.

Ayrıca filmin yayınlanan resmi fotoğrafları da çok hoşuma gitti burada söyleyeyim dedim. 
   

Yabancılar tarafından çok tartışılan bir karakter oldu Tiger Lily. Kitapta yerli bir Amerikalı olan Lily'nin beyaz birisi tarafından oynanması pek iyi karşılanmadı. Dediğim gibi Peter Pan dünyasıyla pek bir bağım olmadığı için bu beni pek etkilemedi. Eğer daha çok bilgim ve ilgim olsaydı belki rahatsız ederdi.
   Çoğumuzun Ejderha Dövmeli Kız filminden tanıdığımız ve ikonik kahkülleriyle bilinen Rooney Mara canlandırıyor. Oyunculuğunu çok beğendiğim biri olduğu için tabi ki burada da beğendim. Kostümleri ve makyajıyla ilgimi çeken karakterlerden biri de Lily oldu.

   Filmde tam bir görsel şölen vardı. Rengarenk sahneler, görsel efektler, savaş sahneleri. Ne ararsanız vardı. Perilere ateş edilince rengarenk toz bulutları fışkırıyordu. Bazılarına abartı ve absürd gelebilir belki ama ben bunun kasıtlı yapıldığını düşünüyorum. Ayrıca filmin soundtracki de mükemmeldi. Filmde duyduğum her bir müzik çok hoşuma gitti ve mutlu etti beni. Özellikle ilk yarıda çalan bir şarkı çok tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramadım. Meğersem Nirvana'nın Smell Like Teen Spirit (üstüne tıklayarak dinleyebilirsiniz.) şarkısıymış. Korsanlar hep bir ağızdan söylüyordu cidden çok hoşuma gitmşti. Bence epic bir soundtrack olmuş. Eğer soundtrack dinlemeyi seviyorsanız kesinlikle bir göz atın derim.
  

    Bir kaç birbirinden kopuk sahne vardı bence. BU PARAGRAF BİRAZCIK SPOİLER OLABİLİR DİKKAT!! Mesela periler ülkesine gidişi ve anahtarını bulan Karasakal'ın yanında duran Lily ve Peter... Perileri bulmuş adam, her şeyi mahvedecek ve siz hiçbir şey yapmıyorsunuz ağzınızı bile açmıyorsunuz. Sonraki sahnede Karasakal'ın gemisinde bağlanmış şekilde ilerliyorlardı. Birde o kısımda ki savaş sahnelerinde fazlaca dialog vardı. Hadi be savaşsanıza diyor insan. Biraz telaşlı olunması gerekirdi sonuçta perilerin sonu gelecek diye düşündüm.

SPOİLERIMSI KISIM BİTTİ DEVAM EDEBİLİRSİNİZ^^

      Genel olarak beğendim filmi. Yönetmenin dokunuşlarıyla, olayların tersyüz edilmesiyle, senaryosuyla, renk cümbüşüyle, güzel çekimleri ve görsel başarısıyla, karakterleriyle güzel bir bütün oluşmuştu. Yukarda belirttiğim olayı sevmedim bir tek. Puanım 8/10. Hepinize tavsiye edebileceğim eğlenceli bir film. Eğer sizde izlediyseniz ya da izleyecekseniz bana düşüncelerinizi söyleyin lütfen. Siz ne düşünüyorsunuz film hakkında merak ediyorum.

  




















   

8 Aralık 2015 Salı

Öldürmek İçin Mükemmel Bir Gün - Mario Mazzanti || Kitap Yorumu (Kitapçıl Ejderhalar Kitap Turu)


Soğuk bir Kasım günü, İtalya'nın Lombardiya Bölgesi'ndeki küçük bir kasabada Senegal kökenli küçük bir kız çocuğu okula gitmek üzere evinden çıkar. İsmi Ami'dir ve bir daha hiç geri dönmez. Babası kızının kaybolduğuna dair ihbarda bulunduğu anda dur durak bilmeyen arama çalışmaları başlar. Soruşturmayı Komiser Sensi yürütmektedir. Üstünden üç ay geçen dramatik olay çözümsüz kalır. Böylece Komiser Sensi şöhretli bir kriminolog olan eski dostu Doktor Claps'i ziyaret etmeye karar verir. Claps daha konuşmanın başında bu buluşmanın gerçek sebebini anlar. Ami kaybolan tek kız çocuğu değildir ve ortada çözülemeyen başka benzer vakalar da vardır. Son üç yılda kimliği hiç belirlenememiş olan başka birçok küçük ceset bulunmuştur. Ve hepsi de katilin benzersiz imzasını taşımaktadır...(Tanıtım Bülteninden)



YAZAR: Mario Mazzanti
ÇEVİREN: Güliz Akyüz Yıldırım
ORJİNAL ADI:
YAYINEVİ: Sonsuz Kitap
SAYFA SAYISI: 360
PUANIM: 4

   Mario Mazzanti'den okuduğum ilk kitaptı Öldürmek İçin Mükemmel Bir Gün. Kitapçıl Ejderhalar olarak Yakamoz Yayınları sponsorluğunda okuduk. Yakamoz Yayınlarına çok teşekkür ederim. Ayrıca diğer arkadaşlarımın yorumlarını okumak için İnstagram'da Kitapçıl Ejderhalar sayfasına bakmayı unutmayın. Şimdi gelelim benim yorumuma.

   Akıllıca yazılmış bir polisiye kitabıydı bence. Bundan sonra da yazarın diğer kitaplarını okumak isterim, özellikle Gördüğüne Asla İnanma'yı çünkü kitapta o kitaptan da bahsediliyordu.

   Kitabın başlarında kopuk kopuk bir çok farklı olay ve karakter vardı. Tabi ki bunların birleşeceğini biliyorduk ama nasıl birleşeceğini bir türlü kestiremedim. O kadar farklı olay ve karakterlerdi ki. Tüm bunların kesişmesi sonucu çok derin bir cinayet ve psikolojik gerilim romanı çıktı ortaya.


OKUN YAYINI KOLUNUN UZUNLUĞUNDAN DAHA ÇOK GEREMEZSİN.

   Baş kahramanımız Claps alanında çok iyi bir kriminolog. Bir katil bıçağının ölümcül darbesinden kurtulmuş ama geride afazi adı verilen bir hastalıkla baş başa kalmış. Afazi,genel olarak aklındaki düşüncelerin kelime karşılıklarını bulmamamak ve yazma zorluğu çekmek olarak tanımlanabilir. Bu hastalıktan dolayı işine ara veren Claps'e eski dostu Komiser Sensi çözümlenemeyen bir kaçırılma vakası ile gelir. Yaklaşık 10 yaşında olan Amy kaçırılmıştır fakat üç aylık sıkı araştırma sonucunda hiçbir sonuca varılamamış. Claps oldukça zeki bir adam. Bir Sherlock değil fakat kendi çapında oldukça iyi. (Yökş'den Bir Sherlock Değilsin'i dinlemek için bu tık tık yapabilirsiniz.) Tabi ki tek bir cinayet yok ortada. Amy ilk değildi. Ortada başka kaçırılan ve öldürülen minik kızlar da vardı. 


SABIR BİR AĞAÇ GİBİDİR, KÖKLERİ ACI AMA MEYVELERİ ÇOK TATLIDIR.

   Çoğu karakterin psikolojisi güzelce işlenmişti kitapta. İlahi bakış açısı olması bu yüzden hoşuma gitti. Bir çok karakterin zihninden okuduk olayları. Özellikle Amy'nin babasının psikolojisinin yazılışı çok hoşuma gitti. Çocuğunu kaybeden bir babanın üzüntüsü, hırsı, intikam alma çabası çok gerçekti. Komiser Sensi ve şu an adını hatırlayamadığım yanındaki diğer polisin karşı karşıya oldukları iğrenç düşünceli katil karşısındaki nefreti, sonuca varamayınca ki kızgınlıkları da çok gerçekçiydi. Bir tek kitabın sonunda katilin zihnini, düşüncelerini de okumak isterdim. Bundan yarım puan kırdım.

   Tahmin edilebilirlik konusuna değineyim biraz da. Kitabın ortalarında aklımda bir katil vardı ama kitabın akışı fikrimi değiştirdi. Sonra olaylar yine değişti ve ilk tahminimin doğru olduğunu sandım. Peki sizce doğru bildim mi? Cidden çok kandırmacalı yazmış yazar.

EĞER SON BİR OKUN KALDIYSA ELİN TİTREMEMELİ.

   Kitapta pedofili, şizofreni gibi olaylar da işlenmiş. Bu konular hakkında biraz da olsa bilgi edinebiliyorsunuz. Ayrıca yazar İtalyan olduğu için ve olaylar İtalya'da geçtiği için İtalya hakkında değişik bilgilerde öğrendim ki bu çok hoşuma gitti.

   Kitabın baskısı hakkında da bir iki lafım var. Sayfa kalitesi falan güzel ama çok büyük harflerle ve boşluklu yazılmış bana göre. Onun dışında neden o kapak? Daha güzel ve yaratıcı bir kapak olabilirdi. Bundan da yarım puan kırdım.

   Bugünlük bu kadar. Buraya kadar okuduysanız çok teşekkürler. Bir sonraki yorumda görüşmek üzere. Hepinize iyi akşamlar canlar^^

   

   

   

3 Aralık 2015 Perşembe

PARODİ'DEN YILIN SON BOMBALARI


  Herkese merhaba!! Bu sefer yayınevinden haberlerle geldim size. Hiç uzatmadan lafa giriyorum ama yazının sonuna kadar okumaya devam edin çünkü çoğunuzun bilmediğini tahmin ettiğim bir bomba daha var.

  Sevgili parodicim 2015'in sonunda tabiri caizse gider ayak bombayı patlattı. Herkesin çok sevdiği Karanlık Zihinler serisinin (büyük ihtimal serinin adı bu değil) üçüncü ve sanırım son kitabı olan İn The Afterlight'i bizler için Ateş Çemberi ismiyle 18 Aralık'da satışa sunuyor.





 Ve asıl bombaya gelelim. Yine Parodi Yayınları bizim için bir iyilik yapmış, hiç kimseye ses etmeden Alexandra Bracken'in yeni kitabı Passenger'ı çıkarma kararı almış. Hatta çevirisini bile tamamlamış. Kapağı yine orjinal kapak olur bence. Ki ben Parodi'nin orjinal kapakla basmasını çok seviyorum en azından bazı yayınevleri gibi yeni tasarım yapıp berbat etmiyor kapağı. Sizce Alexandra'nın yeni kitabının ismi ne olarak çevirilir? Fikirlerinizi aşağıya yorum olarak yazabilirsiniz.